14 Aralık 2020 Pazartesi

Hakkımızda


 Biz Dilek ve Bora Aydoğdu, gezmeyi seven iki gezginiz. Dilek emekli öğretmen, Bora emekli askeri öğretmendir. Emekli olana kadar fırsat buldukça güzel ülkemizi gezdik, 2012 yılından beri yurt dışı gezilerimize ağırlık verdik. Gezilerimizde ana amacımız vatandaşı olduğumuz dünyayı yakından tanımak, sizlere tecrübelerimizi aktarmak ve teşvik etmektir. Blog umarız hedefine ulaşır. Bir kız ve bir erkek evlat sahibiyiz . Bursa'da yaşıyoruz.

Gezi yazılarımızda bunları yaptık;
Ulaşım ve gezilecek yerleri detaylı anlattık. Havalimanından şehre ulaşım, Şehir içi ulaşım ve Gezilecek yerler başlıklarını kullandık ve gezilecek noktalara kolay ulaşımın ipuçlarını verdik. Gezilecek yer bilgilerinde gerekli bilgileri verdik ancak bilgi yığını ile boğmamaya özen gösterdik. Tarihi ansiklopedik bilgileri elbette araştırarak öğrendik ama bu bilgileri kopyala-yapıştır yapmadık, kendi klavyemizden çıkan cümleler ile harmanladık ve bizim makinemizden çıkmamış hiç bir fotoğrafı paylaşmadık ve tüm paylaşımlarımızı herkesin kullanımına açtık.

Gezi yazılarımızda bunları yapmadık;
Her ülke ve kente özgü tatları sadece isim olarak verdik ama özellikle mekan ismi vermedik çünkü bu tavsiyelerin yanıltıcı olacağını değerlendiriyoruz. Mekanların ve ürettikleri tatların kişilere göre değişebileceğini düşünüyoruz.
Kalınacak mekanlar konusuna girmedik çünkü bu tavsiyelerin de kişilere göre farklılık gösterebileceğini, bazı gezginlerin ekonomilerine göre tercih yaparken, bazı gezginlerin ekonomik ama merkeze ulaşımı kolay olanları tercih edebileceklerini ve bazı gezginlerin lükse önem vereceklerini bildiğimizden, tavsiye vermenin doğru olmayacağını değerlendirdik.

"Seyahatin önündeki tek engel kapının eşiğidir"

instagram adresimiz, @haydigeziyoruz



12 Aralık 2020 Cumartesi

Siem Reap

Siem Reap, başkent Phnom Penh ile birlikte Kamboçya'nın en popüler iki şehridir. Phnom Penh, başkent ve nüfus olarak daha büyük ama Kamboçya'nın turizm başkenti Siem Reap denilebilir. Siem Reap, Khmer dilinde "Siyam Yenildi" anlamına geliyor. Komşu iki devlet olan Khmer İmparatorluğu (Kamboçya) ile Siyam İmparatorluğu (Tayland) tarihte bir çok kez savaşmışlar. Son savaşı Khmerler kazanıp, işgalci Siyam İmparatorluğu yenilince, şehre bu ismi vermişler. İkiyüzbini aşkın nüfusu ile Kamboçya'nın büyük şehirlerinden birisi ancak şehri önemli yapan Angkor Wat Tapınakları'dır. Şehir merkezinde hiçbir turistik nokta olmamasına rağmen, turist yoğunluğunun tek sebebi de elbette Angkor Wat Tapınakları. 9. yy. ile 15. yy.  hüküm süren Khmer İmparatorluğu döneminde, 12. yy.da yapılan ve 35 yılda tamamlandığı tahmin edilen tapınak kompleksi, yayıldığı alan bakımından da dünyanın en büyük tapınaklarındandır. Kamboçya bayrağında tapınağın resminin bulunması ise tapınakla duydukları gururun ispatı gibidir.
Angkor Wat ise Khmer dilinde "Tapınak Şehir" anlamına gelmektedir. Khmer Kralı Suryavarman II döneminde yapımına başlanıyor. Tapınak Hinduizm etkisi ile inşa edilmeye başlanıyor, daha sonra Budizmin krallığın resmi dini olması ile mimarisinde Budizm ögelerini de barındırmaya başlıyor. İnşa edildiği dönemde dünyanın en kalabalık şehri olduğu tahmin ediliyor.
Tapınaklar, 1992 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesi'ne alınıyor. 2001 yılında, Angelina Jolie'nin başrolünü oynadığı, Tomb Raider filmi ile de daha çok tanınıyor ve her yıl turist akınına uğruyor.
Siem Reap'ta ana ulaşım aracı tuktuklardır. Havalimanından şehre ve şehir merkezinden her yere ulaşımda tercihiniz olabilir. Hem keyifli, hem de çok ucuz. Pazarlık yapmak şartı ile şehir içerisinde en uzak noktalara 3-4 $ karşılığı gidebilirsiniz. Tapınaklar kompleksini gezmek için de günlük tuktuk kiralamayı tercih edebilirsiniz. İnternette gördüğümüz bisiklet kiralama önerilerinin yanlış bir tercih olacağını söyleyebiliriz. Tüm enerjinizi tapınakları gezerken harcamanızı öneririz. Hangi tarihte giderseniz gidin yanınızda mutlaka yedek tişört, şapka ve su bulundurmayı unutmayın. Tapınaklara giriş ücretleri, 1 günlük 37 $, 2 günlük 62 $ ve 3 günlük 72 $ (şubat 2018 fiyatları). Aldığınız bilet o gün için geçerlidir, 24 saat hesabı yapmayın. Gün doğumunu ve gün batımını tapınaklarda mutlaka görmeye çalışın, bunun için tuktukla anlaşırken sabah otelden sizi erkenden alacak şekilde anlaşın, böylece hava da kısmen daha az sıcak olacaktır.
Tapınak kompleksini gezmek için ilginize göre bir hafta bile ayırsanız belki doyamazsınız, bizim ise ayırabildiğimiz malesef bir tam gün oldu. Kompleksdeki üç önemli tapınağı gezdik, Angkor Wat, Angkor Thom (Bayon Tapınağı) ve Ta Prohm.
Dünyanın 7 harikasının çok güçlü bir adayını görmek üzere otelimizden sabah ayrılıyoruz. Göreceğimiz tapınakların, Piramitler, Machu Picchu ve Tac Mahal ile aynı kategoride olduğunu bildiğimiz için çok heyecanlıyız. Aracımız büyük bir su havuzunun önündeki yol kenarında durduğunda ise heyecanımız iyice artıyor çünkü gördüğümüz manzara ile Angkor Wat'a geldiğimizi anlıyoruz. Aracımız park alanına giderken biz de tapınağa bizi ulaştıracak köprüye yöneliyoruz.  Köprüden gördüğümüz yapı henüz meğer giriş kapısı imiş. Bundan sonrasında da aslında çok bilgi verebiliriz ama bunu çektiğimiz fotoğraflar yapsın istiyoruz.






Angkor Thom'a (Bayon Tapınağı) giderken çok güzel yeşillik ve suların olduğu yerlerden geçtik, fil safarisi yapanları görünce tur otobüsünde değil tuktukta olsaydık, durup biz de yapardık diye düşündük. Tuktukun önemli bir avantajının da bu olduğunu, sadece size hizmet verdiğini bilmelisiniz. Neyse, otobüsümüzün camından güzellikleri seyrederek Angkor Thom'a ulaşıyoruz. Hani taş yüzlerin olduğu tapınak var ya, işte orası. Onlarca kule ve her kulenin 4 tarafında da, birbirine benzemediğini öğrendiğimiz, 4 insan yüzü. Devamı fotoğraflarda...




Üçüncü olarak Ta Prohm Tapınağı'na geliyoruz. İşte Angelina Jolie'nin rol aldığı Tomb Raider filminin, insanların kendisine hayran olduğu platosu. İlk gördüğümüzde taş ve ağaç bu kadarmı birbirine yakışır dedik sonra acaba daha doğru yorumun, doğa ile insanoğlunun savaşı ve doğanın insanoğlu karşısındaki ezici üstünlüğümü dedik. Kısacası, banyan ağaçlarının insanoğluna isyanını gördük ve bolca fotoğrafladık.   
  



 




Phnom Penh

Mekong Nehri kıyısında kurulmuş olan Phnom Penh, Kamboçya'nın Fransızlar tarafından sömürgeleştirilmesinden bugüne Kamboçya'nın başkenti olup, aynı zamanda yaklaşık 2 milyon nüfusu ile en büyük şehridir. Phnom Penh ülkenin ticari, ekonomik ve siyasi merkezidir. 1863-1953 yılları arasında Fransız sömürgesi olduğu dönemden kalma şık ve zarif binalar ile Angkor tarzı tarihi yapıların karıştığı güzel bir şehirdir. Bölge ülkelerinin ekonomik gelişimine henüz ayak uyduramamış görünsede önemli bir çaba içerisinde oldukları, özellikle turizmi keşfettikleri fark ediliyor. Doğa güzelliklerine dünyaca ünlü tapınaklarını, soykırıma dair müzeleri ile ölüm tarlalalarını ve kraliyet sarayı kompleksini de turizme dahil etmişler.
1975-79 yılları arasında ülkeyi yöneten Khmer Rejimi'nin yaptıklarını kısaca anlatırsak gezinin daha anlaşılır olacağını düşünüyoruz. Diktatör Pol Pot yönetiminde iktidarı eline geçiren Kızıl Khmer'ler kendi halklarına karşı acımasız bir soykırım uyguluyorlar. Farklı ırkların veya ülkelerin birbirine karşı soykırımı tarihte çok görülür ancak ülkesinde yönetimi eline geçiren bir iktidarın kendi halkına bu kadar acımasız soykırımı çok ender görülür. Tüm toplumu köylüleştirme üzerine kurulu politika uygulamaya konuyor. İşkenceler rejim karşıtları ile başlıyor ve daha sonra tüm eğitimli halka yöneliyor. Gözlük kullananlar bile eğitimli olabilir diye katlediliyor. Daha sonra bunlarla da durmayıp öldürdükleri insanların büyüdüğünde hesap sorabilirler diye çocukları da katlediliyor. İşkencelerde ölmeyenler ise pirinç tarlalarında günde 20 saat çalıştırılıyorlar, hastalananlar, yaralananlar ise derhal katlediliyor. Üstelik bunları da çocuk yaştaki askerlerine yaptırıyorlar. Rejimin sonunu getiren ise Vietnam'a savaş açmaları olmuş ve kendi sonlarını hazırlamışlar.
Evet, Kamboçya tarihinde bu acıların en yoğun yaşandığı başkent Phnom Penh'deyiz. Polonya'da Nazi kamplarını gezerken yaşadığımız travmanın aynısını bu kez burada yaşıyoruz. İnsanın insana yaptıklarına şahit olup, insanlığımızdan utanıyoruz.
Önce Tuol Sleng Soykırım Müzesi (Tuol Sleng Genocide Museum) diğer adı ile S-21 Hapishanesi'ne gittik (giriş 8 $). Aslında burası okulmuş ama Khmer yönetimi burayı hapishaneye, daha doğru ifade ile işkence merkezine dönüştürmüş. Dış kapıdan içeriye adım attığımızda 3 katlı ve uzunlamasına yapılmış bir kaç bina ve ortalarında büyük bir bahçe görüyoruz.


Bazı hücrelerde demir karyolalar, ayaktan kelepçeler ile duvarda resimler var. Caniler kaçıyorlar, binalara girildiğinde işkencede ölmüş olarak bulunan insanların bulundukları andaki fotoğrafları...


İşkence aletleri ve yöntemleri ki bunlardan belki en iğrenci, vücutta küçük kesiler yapılıyor ve yaradan içeriye kurtçuklar konuyor.



İnsanları öldürmeden önce ve öldürdükten hemen sonra fotoğraflarını çekmişler.



Mahkumların tutuldukları hücreler ve mahkumlardan geriye kalanlar...



Diğer binanın cephesinin boydan boya dilkenli tel ile kaplı olduğunu gördük, meğer bu, işkencelere dayanamayıp üst kattan atlanan bir kaç intihar olayından sonra yapılmış. Yani intihar etmesinler, işkence bitmesin istenmiş.


İşkenceciler kaçtıklarında burada sağ kalmış sadece beş insan bulunuyor. Bunlardan bugün yaşayan 2 mahkum, yaşadıklarını anlattıkları kitaplarını, çıkış kapısının olduğu yerde, 10 $ karşılığında imzalayıp satıyorlar.


Soykırım Müzesi'nden sonra Ölüm Tarlaları'na (Choeung Ek Genocidal Center / Killing Fields) gittik. Burası Phnom Penh'e 15-20 km. mesafede ve pirinç tarlalarının hemen yanında yer alıyor. Pirinç tarlalarında, S-21 hapishanesinde işkenceden geçenlerinde olduğu, binlerce yetişkin ve çocuk, günde yaklaşık 20 saat  çalıştırılıyorlar.




Ağır çalışma temposuna dayanamayanlar derhal, ölüm tarlaları olarak adlandırılan bu arazide katlediliyor ve gömülüyorlardı. İlk zamanlarda başlarından bir kurşun ile öldürülürken, rejim yönetiminin bunu maliyetli bulması üzerine daha zalimce yöntemler kullanıyorlar. Yapılan çalışmalarda, 100 ila 500 arasında değişen insan cesedinin olduğu 129 kuyu bulunmuş.


Çalışmalar tamamlanmadan bitiriliyor çünkü neresi kazılsa halen insan kemikleri çıkıyor. Bir kaç gün önce yağan yağmur nedeni ile toprağın üstüne çıkmış yeni iskelet ve kumaş parçalarını gözlerimizle gördük ve fotoğrafladık. Böyle olduğu için daha kaç cesetin toprağın altında olduğu ise belki hiç bilinemeyecek.



Yazarken bile zorlanıyoruz, fotoğrafta görülen bu ağaca, çocukların ayaklarından tutulup başları vurularak öldürüldüğünü ve hemen yanındaki çevrili bu çukurlara doldurulduğunu öğreniyoruz.


Ölüm tarlasında, bu büyük insanlık dramını anlatan, üzerine isim ve tarihi olayların kazındığı Soykırım Anıtı bulunuyor. İçerisinde ise binlerce kafatası ve kemikler...



Çıkışa yakın bir Müze yapılmış. Burada tarihi dönemi anlatan video izletiliyor, bizim de izleme fırsatı bulduğumuz video yaklaşık 15 dk. sürüyor.


Tarihin en eli kanlı diktatörlerinden olan Pol Pot (asıl adı Saloth Sar), 4 yıl içerisinde, kesin sayısı hiç bir zaman bilinemeyecek sayıda insanın ölümünden sorumludur. Bir daha benzer acıların, dünyanın hiç bir yerinde yaşanmamasını temenni ediyoruz.
Kamboçya'nın acı tarihinden sonra, geleceğe umutlu bakan bugünkü yüzünü de tanıtmak isteriz. Başkent Phnom Penh şehir merkezindeki en önemli görülmesi gereken yer, Kraliyet Sarayı (Royal Palace) Kompleksi. Etrafı yüksek duvarlarla çevrili alan içerisinde, tipik Khmer mimarisinin örneklerini göreceğiniz pek çok bina bulunuyor. Binalarda, Budizmi temsil eden sarı ile Hinduizm'i temsil eden beyaz renklerin ağırlıklı olarak kullanıldığını görüyoruz.  Komplekse giriş 10 $ ancak her bina gezilemiyor. Mesela, 1860 yılından beri kraliyet resmi konutu olarak kullanılan Kraliyet Sarayı (Royal Palace) ziyarete kapalı. Sarayın hemen yakınındaki Norodom Shanouk Museum bulunuyor ve gezilebiliyor. Kraliyet Sarayı'nın müzesi olan binada, geçmişte sarayda kullanılan objeler sergileniyor. Saraydaki hizmetliler her gün farklı renkte giyinirlermiş.


Kompleks içerisindeki en büyük ve en gösterişli bina, Gümüş Tapınağı (Silver Pagoda) olarak da bilinen, gerçek adı Preah Vihear Preah Keo Morakot olan Budist Tapınağı'dır. Girişi ücretsiz ancak içeride fotoğraf çekilemiyor ve uygun kıyafet zorunluluğu bulunuyor. Gümüş Tapınak olarak anılmasının nedeni, tapınağın zeminini kaplayan 5281 gümüş tabakadır. Pagoda içerisinde som altınından tutun elmaslarla süslenmişine kadar çok sayıda ve kıymetli buda heykeli bulunuyor.


Tapınağın yakınında gri renkli, Stupa Kantha Bopha ise Kral Sihanouk'un 1952 yılında 4 yaşında lösemiden ölen kızı Kantha Bopha anısına yapılmış. Stupa ve kompleks içerisinden diğer görüntüler.


Phnom Penh şehrine gelindiğinde yapılması gereken bir aktivite için Mekong Nehri'nin bir kolu olan Tonle Sap Nehri (Tonle Sap River) kıyısına geliyoruz. Bindiğimiz tekne ile nehirden başlayarak gölde (Tonle Sap Lake) tekne turu yapıyoruz. Kamboçya'nın en önemli su havzası olan Tonle Sap üzerindeki yaşamları, bize uzak bir yaşam kültürünü gözlemliyoruz.



Zamanınız var ise tavsiyemiz, şehir merkezine çok yakın bir Kamboçya köyünü ziyaret etmenizdir. Biz öyle yaptık ve Kamboçya halkının köy yaşamını gördük. Burası, evleri, pazarları, bakkalları, ibadethaneleri ve yüzleri hep gülen çocukları ile gerçek Kamboçya. Köyde bize en ilginç gelen, bizim köylerde koyun yetiştirme ne ise onun yerine burada timsah yetiştirmeleri ve yol kenarındaki, önce sıvı yağ şisesi sandığımız şişelerin benzin olduğunu, yani burasının meğer benzinlik olduğunu öğrenmemiz oldu. Köy gezimiz ile Phnom Penh gezimizi sonlandırıyoruz ama sırada Kamboçya'nın dünyaca en önemli hazinesi Angkor Wat Tapınakları var.